bugün

entry'ler (159)

oysa herkes öldürür sözlüğünü

introsundan ziyade, sonrasındaki monoloğu ile başarılı parça. çünkü tüm mesajı oradadır, tam sözlüklüktür yani...
ama tabii, öncelikle bir ortam hazırlaması da lazım, bu yüzden insan godspeed you! black emperor'un şarkılarından haz alır ya.
tekrar etmemek olmaz, tam sözlük ruhunu yansıtır, tam sözlüklüktür.
vay be... pek başarılı hakikaten!

üniversiteye girebilecek çizgi film kahramanları

ankete katkı:

(bkz: jimmy neutron)

derece yaparak girer, dersaneler "bizden olduğunu söyleee!" diye paralar öder, burs da alır muhtemelen tercih edeceği bilkent'ten. sonra abd'ye doktora için gider ve geliştirir.

harikasın mahmut

kullanmaya başladığımdan beri sadeliği ancak güzel renkleri ile gözlerimi rahatsız etmeyen, gözlüklü-gözlüksüz farketmeden rahat kullanım sağlayan*, bunlarla beraber "kullandım, pişman değilim!" dedirtebilen tema.

gelecek versiyonu da bu denli güzel, övgü dolu sözler söyletir mi, onu bilmek zor.

eski sevgiliyi özel numaradan aramak

aslında pek de gizlenen bir numaranın olmadığı arama biçimidir. yani, eski sevgili bilir arayanın eski sevgilisi olduğunu. hatta bilmeyi abartır, başka bir telefon sapığı gizli numaradan arasa da "amaan benim eskisi" der.

bazı telefon kuralları vardır:

1. ilişkisi bitmiş birisi gizli numaradan aranıyorsa, kesinlikle eski sevgili kabul edilir.

2. telefonda anlaşılmayan sesler var ise, hat yoğunluğu-çekmeme düşünülmez, "hohhhhh"layan sapık kabul edilir.

3. telefondan sapıklık yapacak kişinin fiziksel en ufak zarar veya etkide bulunulmayacağı gerçeği yoktur, telefon dünyasında telefon sapığına da, duramadan arayan esi sevgiliye de normal davranmak namusun gitmesi, insanlığın bitmesi, dünyanın çökmesi kabul edilir.

bu kurallar hayatın düzenidir, aykırı davranmak da düşünmek de.. dünyanın henüz hazır olmadığı durumlara sebep olur. yapmayın!
*

davos ta durmus yılmaz a özel muamele

(bkz: durmuş yılmaz/#7152591)

tam da bahsdilen şey olunca..

durmuş yılmaz

muhabir soruyor: "bu yıl davos'ta yalnız başınızasınız; başbakan da yok bakanlar da. nasıl bu durum?"

cevap geliyor, pek keyifli, pek memnunca: "valla, bir haller var. önceden gelirdim, otelime gider kendim yerleşir ederdim. şimdi hem onlar karşıladı, hem de 2 koruma verdiler bana. ben öyle tehlike mehlike de görmedim, pek ağarlanıyorum."

muhabir vazgeçmiyor, ısrarlı: "eh ama sıkıntılar, durumlar belirtmek için birileri olsa daha mı iyi olurdu?"

memnuniyet de ısrarlı, yeri gelince alakasız: "efendim, türkiye burada temsil ediyor. tarafımca.."

cevap veren taraf tabii başlıkta geçen zat-ı muhterem; pek bizden, pek - saçma gelecek ama - gülümsetici..

merkez bankası başkanı, esaslı yeri olan adam da.. ekonomiyi boşverin, adam pek keyiflenmiş yaa!

format vardı burada

bilhassa sanatçılarının etkileyici seslerinden yana dikkati çekebilecek şarkı.

ayrıca bir cover sıralaması da yapılsa, rachid taha'nın rock el casbah'ından sonraki en iyisi olarak uzmanlarca seçileceğinden de şüphe edilmez.

sadece sözleri fazla derin, yorucu.. tutulmazsa disko ortamına bu uyumsuzluğundan tutmaz. ama yine de saygı duyulur, o da var..

salatalık özlü yüz sabunu kullanan erkek

dove salatalık özlü sabunu kullanıyor olması muhtemel erkektir. sabunun kutusunun arka yüzünde birkaç dilde tanıtımını okumuştur, azerice tanıtımda birden saf-salak kesilip pek eğlenmiş, "hıyar özlü" gibi kalıptan sabuna fazladan sempati duymuş, karşı koyamamış market sepetine atmıştır. haliyle de kullanıyordur, halı sarıp arasına koyacak değildir ya..

bunu yapan erkek değil, dişi de olabilir elbette..
**

teenage riot

bilindik ingilizcede böyle gelir de.. şarkı aslında "teen age riot"dur. sonic youth adlandırmasıyla yani..

hiç tanımadığınız bir kızın günaydın demesi

"dün sabah, hiç tanımadığım bir erkeğe..
sırf sana benziyor diye, usulca sokulup 'günaydın' dedim"

zamana bakıp aldanmamak lazımdır, gece olmazsa gündüz olur.
kendi kendine gelin-güvey-kaynana-kayınbaba olunması pek uygun kaçmaz..

belki de buram buram hümanizm kokusu yayan "günaydın"dır?

kastet

başka işlerle uğraşırken oynanamayan oyun. daha doğrusu, oynarken başka hiçbir şey yapılamayan oyun; müzik dinleme dışında da onu katmaya gerek yok şimdi.

ilk oynayışta babalar gibi yenip "vay be bu oyunu oynamak benim doğamda var!" derken, sonraki oynayışlarda yenilgilerle tanışmak da bir oyunun getirebileceği en kötü sonuçtur herhalde..

antichrist

herhalde kimsenin reddedemeyeceği, filmde geçen "kadının günahkarlığı"nın izleyiciye tam anlamıyla yansıtıldığı olur..
çyle ki william dafoe onu boğarken, içten "aman, dur, etme" gelmez.. hı gelebilir nasıl, "bırak onu çek git" gelebilir de dafoe'nun karakterinden fazla olarak, çocuğun gidişinin farkındalığı da olunca.. denmez..

ve etkileyiciliği de kesindir. porno denip geçmek de pek olmaz, çünkü tam anlamıyla öncesi-sonrası sevişmeyi gölgede bırakmayacak bir cinsellik sahnesi yoktur.

her şey bir yana da.. izlerken cidden rahatsızlık oluşturabilen filmdir..

yılmaz mor mustafa sarı mahsun kırmızıgül üçlüsü

"biz böyle kültür mozaiği bir partiyiz. her rengi bünyemizde barındırırız, her farklılığa saygılıyız. etnik yapılar korunur ve uyum içerisinde daha güzel yarınlara uzanır. gelin bize katılın!"

söylemini üçlünün sarı kısmına söyletebilecek topluluktur..

mustafa sarıgül, sözlükleri okusa nasıl güzel fikirler veriliyor zaman zaman farkeder de.. ah işte!

tamam sustum

tekrarlı dinleyip kendi çapında saçma-salak coşmaya çok iyi ortam sağlayan şarkı.

fena da değildir hani..

can yakmış ders konuları

eh anketler sayesinde sözlükler sosyoojik değerlendirmelerde kolay kullanılabileceğinden katılmak elbette takdir edilesidir, bahanesiyle girişimde bulunursam..

evvel zamanlarda, liseler 3 yıl iken hani, hazırlık okuyarak 4 yıla çıkartanların %90'ı adım gibi eminim ki hazırlığın boşluğu sonrasında ilk defa karşılarına çıkan matematiğin mantık konusundan acı çekmiş, kıvrım kıvrım kıvranmış, ızdıraplarda boğulmuş.. az biraz da zorlanmışlardır..*
sen koca bir yıl "am-is-are" uğraşları ve beden eğitimi, resim, müzik, türkçe arasında gez-toz.. sonra karşına matematiğe de benzemeyen bir şeyi sürsünler..

çok acımasızca.. çoook!

metal müziğin yaygınlaşmasına kızan metalci

sanki kendisi metal müziği gaipten gelen mesajlarla keşfetmiş gibi yaklaşan metalcidir..

gerçekçilik dışındadır, eğer bir felsefeleri, daha önemlisi amaçları var ise bunun için yayılım gerektiğinden bihaber olup "lafta" takılandır.. eeeeeeh inkar edilse de kişilikte farklılık arayışında, öyle yapılandırma çalışmasındadır.. da nanaydır..

hastası olduğu zat-ı muhteremlerin cümlesi daha çok dinleyiciye ulaşmak isterken, ağalarına "yeaa gidin yeaa.. siz benimsiniz işteaa! şimdi popüler olcaksınız, herkes sizi dooru düzgün anlamadan dinliyo olcaaak!" çıkışmalarında bulunacak metalcidir, tabii kendileriyle konuşabilecek olursa..

ah ah.. hep diyorum hep diyorum da.. bu metalci için de geçerli bir durum var:

hayat çok acı!!!

madonna nın haiti ye 250 bin dolar bağışlaması

iki taraftan birine geçip değerlendirilince saçma sonuçlar doğuracak eylem.

öncelikle, bizlerin de madonna'nın da yaşadığı dünyaya bakarsak.. kadının verme ihtiyacı var mı? yok. reklam yapıp daha çok para kazanmaya ciddi anlamda ihtiyacı var mı? yok. verince öyle böyle dikkat çekecek de, vermese hiç kimse çıkıp "o neden vermedi" diyecek mi? yok. o halde miktar az olsun çok olsun, paranın her şeyden önemli tutulduğu zamanda iyi gelir mi? hele ki şu anda ciddi anlamda sıkıntıda olan haiti'ye hiç gelmemesi düşünülünce.. evvet!

diğer taraftan, kavramsal olarak "insanlık" diye hayal edilen yandan bakılırsa.. denmez mi bunun 3-5-8, bilemediniz 51-81 ve hatta 101 katını vermesi içgüdüel olarak gerçekleşmeliydi, gerçekten yapılan yardım böyle olmalıydı diye.. denilebilir elbette.. popülerliğe hizmet olsun şu da vardır ya hani benzeri örnek için: "tayyip erdoğan'ın karşısına çıkan adam olmaması onun iyi olduğunu ortaya çıkarmaz" diye**.. nevvet! ama yine ne vardır? madonna da demiyor ki "ben meleğim" diye.. hadi abartmayayım, "ben insanlığı mükemmelim" diye..

velhasılı.. madonna iyi yapmıştır da.. yani.. kendisinin değerlendirilmesinde pek de artı değer katacak eylem değildir..
haiti'ye yarasın, yeterdir..

durun ingilizce de katayım, beynim çalkalanırken kendisiyle..

"bay dı vey.. tu bi eybıl tu kıritizays samvan ebaut samting, yu dont hev tu bi dı best of it"

dudak çatlaması

temel sebebi dudak kurumasıdır. dudağı kuruyan kişi duramaz, şapır şıpır yalayarak ıslatır onları. sonra çıkar dış dünyaya, bu yalamaları bırakmaz ancak hava da ona özel muamelede bulanmaz. çarptırır buz soğuğu yüzüne yüzüne.. dudak şaşırır bu duruma, "aman! ıslaklarda daha üşüdüm" gibi, "çattırt!" çatlar..

o anda belli olmaz, en azından birkaç saat sonra ortaya çıkar. acı, kocamanlık, rahatsızlık..

yani dudak kremlerinin buradaki rolü, dudağın yalanmaya başlanmadan önce nemlenmesini sağlamaktır..
dermatologlar neutregena önerir ancak engin deneyimler der ki, çok fark yoktur, nivea lip care de olmayan elinden geldiğince yetişir buna..

yalamalar yapılmasın, yeter..

little miss sunshine

süresinden başka hiçbir şeyini bilmeden izleyince oldukça hoş netice bırakan film. mesela müzikleri ayrı dikkat çeker ki*, şahsıma bir filmin ilk defa "müziklerini de edineyim!" bölüşünü yaşatmıştır. karakterlerin haller de, oyunculukları da güzeldir..

genel havası özellikle, gülümseterek sürekli saçma salak şekilde..

hoş film işte..

gel benimle

gecenin bir saati, televizyona kopmamak için öyle bakarken görünce yeni akustik halini deli gibi dinleme isteği uyandıran şarkı.

yaşar'ın kısılacak gibi can çekişen sesi acaba şarkıyı daha güzelleştiren midir yoksa şarkı öyle hoşa gider ki yaşar'ın bu sesi bile çekilir mi gelir bilemiyorum..

dahası aklıma takılmıyor da değil, sadece dişil cinsiyetin çok kapılacağı şarkı mıdır yoksa cinsiyet ayırımı yapmadan da sevilir mi.. gerçi ne önemi var ki..

pozitif havalara sokar insanı, havadan umutlarla doldurur..
iyi bir şey herhalde..